"Keramet" Öyküsündeki Fiilimsiler

Özet : Herhangi bir hikayedeki fiilimsiler, ömer seyfettinin bir hikayesindeki fiilimsiler, keramet adlı öyküdeki fiilimsiler,fiilimsiler geçen uzun bir hikaye

Yangın yarım saatten beri devam ediyordu. Fakat mahallenin ahalisi iki ev sonra söneceğine ( ecek-sıfat fiil ) inanıyorlardı. Çünkü bir değerli kişinin türbesi vardı. Mümkün değil, o tutuşmazdı! Şiddetli bir kıble rüzgarı esiyor, alevleri, kıvılcımları saçan ( an- sıfat fiil ) tahta parçalarını, türbenin üzerine altındaki evlerin çatılarına fırlatıyordu. İtfaiye bölüğü, tulumbalar son gayretlerini sarf ediyorlardı. Polisler etrafı ablukaya almışlar, kaçırılan ( an- sıfat fiil ) eşyanın yağmasına ( ma- isim fiil ) meydan vermiyorlardı. Çiroz Ahmet etrafına bir göz gezdirdi. Bu kaşarlanmış ( mış - sıfat fiil ) bir külhanbeyi idi. Onca yangın demek ( mek - isim fiil ) vurgun demekti. Ama mahalle çok fakirdi. Biliyordu ki, şu yanan ( an - sıfat fiil ) zavallı kulübeciklerin içinde yatak yorgandan başka bir şey yoktu. Halbuki vurgunda adet “yükte hafif, pahada ağır şeyler”i bulmaktı ( mak - isim fiil ) . Allah belasını versin! Faydasız yangın! diye başını salladı. Ahali türbenin önüne toplanmıştı.
-Buraya gelince ( ince - zarf fiil )  söner! diyorlardı.
Çiroz Ahmet, yeşil boyalı türbenin penceresine sokuldu. Kör bir kandilin hafifçe aydınlattığı ( dık - sıfat fiil ) sandukaya baktı. Başı ucunda iki büyük şamdan duruyordu. Sandukanın iki tarafında iki seccade yayılı idi. Açık rahlelerde büyük Kuranı Kerimler yan gelmiş yatıyorlardı. Çiroz Ahmet kelepir karşısında parlayan ( an - sıfat fiil )  bir Yahudi gözüyle bunlara baktı. Askeri bir hesap yaptı. İçinden “şamdanlar onar liradan yirmi… seccadeler on beşerden otuz… kitaplardan mutlaka yazmadır ( ma - ism fiil ) . Yirmi de onlara de! etti yetmiş…” dedi. Yeşil boyalı kapıya gitti. Çiroz, kemikli omuzlarıyla kapının kuvvetini yokladı. Sonra kilidine baktı. yavaş yavaş dayanmaya ( ma - isim fiil ) başladı.
Halk yangınla meşguldü. Çiroz Ahmet son derece kuvvetli idi; hani o yalnız külhanbeylerine mahsus, bahusus, idmansız, sporsuz, gizli, harikulade kuvvet… dayandıkça ( dıkça - zarf fiil ) kapı çatırdamaya ( ma - isim fiil ) başladı. Nihayet küt etti açıldı. Çirozun içeriye girince ( ince - zarf fiil ) ilk işi kör kandili üflemek ( mek - isim fiil ) oldu. fakat alacağı ( acak - sıfat fiil ) şeyler her ne kadar pahada ağır ise de yükte öyle pek hafif değildi. Zihni hemen bir vurgun planı tertibine başladı. Plan zihninde teşekkül ettikçe ( dikçe - zarf fiil ) , Çiroz “neticeyi” beklemiyor, ayrıntısını uyguluyordu. Şamdanların mumlarını yere attı. Rahlelerdeki kitapları alıp belinden çıkardığı Trablus kuşağına sardı. Sonra biraz durdu. Burnunu kaşıdı. Yavaşçacık seccadeleri topladı; bunları beygirin üzerine çul vurur gibi, sandukanın üzerine örttü. Şimdi kapıdan çıkmak ( mak - isim fiil ) lazım geliyordu. Ama dışarısı dolu idi. Sandukaya dayandı. Biraz düşündü. Kavukta bırakılacak ( acak - sıfat fiil )  bir şey değildi. Üzerinde sırmalı bir çevre vardı. Sanduka birden bire kaydı. Çiroz Ahmet düşmemek ( mek - isim fiil )  için toplantı. Acaba evliya diriliyor muydu? Durdu, baktı, gülümsedi. “Vay canına, yere mıhlı değilmiş be!” dedi. Eğildi, altına bakmak ( mak - isim fiil ) için sandukayı kaldırdı. Bu gayet hafifti. İnce tahtadan yapılmış, üstüne yeşil çuha kaplanmıştı. Zihnideki çıkış planı tamamlandı. Kitaplarla şamdanları kucakladı, sandukanın altına girdi. Yavaş yavaş yürüdü. Durdu. Sandukanın altından elini çıkarıp ( ıp - zarf fiil ) yavaşça kapıyı açtı. Sol taraf caddeye çıkıyordu. Yakalanmak ( mak - isim fiil ) ihtimali vardı. Sağ taraftaki sokak tenha idi. Viranelikler çoktu, ama yangın o tarafta idi. Herkes o tarafta birikmişti.
Çiroz Ahmet, sandukanın altında uzun müddet düşünmedi. Paldır küldür kapıdan çıktı. Gürültüye başını çeviren ( en - sıfat fiil ) halk şaşırdı. Herkes olduğu yerde kaldı. İşte evliya kalkmış yürüyordu. Tulumbalar durdu, şiddetle esen ( en - sıfat fiil ) rüzgar birden bire durdu. İtfaiye askerleri korkularından ellerindeki baltaları, kancaları, hortumları düşürdüler. Sanduka yangına doğru yürüyordu. İki tarafa açılıp ( ıp - zarf fiil )  yol veren ( en - sıfat fiil ) ahali korkudan titriyordu. Sanduka, korkunç manevi bir heybetle sallana sallana ( -a ... -a - zarf fiil ) aralarından geçti, karanlıkta kayboldu.
Türbeden evvelki iki evde ateşten kurtulmuştu. Yanmayıp ( ıp - zarf fiil ) evliyasız kalan ( an - sıfat fiil ) türbe, yine mahalledeki kutsiyetini korudu. Yalnız, okuyanlar ( an - sıfat fiil )  eskisi gibi yüzlerini boş binaya çevirmiyorlar, kıbleye bakıyorlar, “iki gözüm, yangın gecesi bu tarafa gitti.” diyorlardı.

Ömer Seyfettin 

1 yorum:

Deneme